Emlak sektörü ülkemizde 1999 Büyük Marmara depreminin yaşanmasından sonra eski binaların sağlam olarak yeniden yapılması düşüncesiyle önemli derecede yükselişe geçmiştir. Bu durumun ardından pek çok arsa sahibi yüklenicilerle (müteahhit) anlaşarak evlerini depreme dayanıklı olarak yeniden yaptırmak istemişlerdir. Böyle olunca Türkiye’de emlak sektörü inanılmaz bir büyüme yakalamıştır. Öncelikle konut arzı artmış bununla beraber alıcıların talebi de fazlalaşmıştır.
Tüm dünyada faizlerin düşük olması Türkiye’yi de olumlu anlamda etkilemiş ve ülkemizdeki insanlar büyük bir konut alımı yapmışlardır. Türkiye’deki emlak sektörü 2015 yılına kadar yaklaşık 10 sene altın çağını yaşamıştır ve bu işi yapan herkes büyük paralar kazanmıştır; ancak daha sonra Amerikan Merkez Bankası (FED) faizleri artırma kararı almıştır ve bu karar Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeleri çok olumsuz etkilemiştir. Konut kredisi faizleri artık vatandaşın kullanabileceği sınırlarda değildir ve Türkiye’deki emlak sektörü ciddi alarmlar vermektedir hatta önlem alınmazsa kriz çıkması muhtemeldir.
Türkiye’deki emlak sektörü krizde mi?
Bu soruyu cevaplamak için istatistiklerden yararlanılabilir. Türkiye’de yaklaşık olarak 2 milyon konut fazlası vardır şu anda. Bu konutlar orta ve alt gelir sınıfına hitap edememektedir böyle olunca da yüksek gelirli kişilerin de konutu artık bir yatırım aracı olarak görmemesi üzerine bu fazlalık azalmamakta piyasada iş yapılamamaktadır. Bu durum sürdürülebilir değildir ve bu yolun sonu kesinlikle bir ”konut krizidir”. Hükümet bu sorunun farkında ve çeşitli önlemler de almaya çalışmaktadır. Örneğin devlet bankalarının aylık yüzde 1’den düşük faizle konut kredisi vermesidir. Bu çözüm çok kısa sürelidir ve halen ihtiyaçları karşılamamaktadır. Başka bir çözüm olarak konutta katma değer vergisinin yüzde 18’den yüzde 1’e düşürülmesidir. Bu çözüm de artık konut fiyatlarını düşürememekte; satışları çoğaltamamaktadır.
Türkiye bu krizi aşmak için acı reçeteler uygulamaya mahkum olmuş gözüküyor. Örneğin müteahhitler yüksek karlarından vazgeçmeli daha sonra yeni konut projelerine başlamamalı, ek olarak dövizle borç almamalıdır. Ancak şu anda piyasaya bakıldığında bu sektördeki firmaların neredeyse tamamı kendi öz kaynakları ile değil de yurt dışından aldıkları döviz kredileriyle hayatta kalmaya çalışmaktadır. Yükselen döviz kuru ile bu kredilerin borcu neredeyse iki katına ulaştı. Bu noktada atılacak en önemli adım firmaların sıfır kar ile konutları tüketiciye uygun ödeme planlarıyla satıp elde ettiği finansman ile katma değeri yüksek projelere başlamasıdır.